24 Aralık 2016 Cumartesi

YİNE KOMŞULUK ÜSTÜNE BİR YAZI
Sizlerle daha önceki paylaştığım yazılardan hatırlarsınız. Ben Sivaslıyım ve zaten ilk kitabımın ismi” Bir Sivaslının Anıları”. Şu günlerde üçüncü baskısı yapılan bu kitabımda ben uzun uzun, büyük bir zevkle o günlerde birlikte yaşadığımız, sevincimizi, hüznümüzü, yoksulluğumuzu paylaştığımız muhteşem komşularımızı bütün detaylarıyla anlattım.
Sivas Kabakyazısı, Öğretmenevleri Mahallesi’nde çok mutlu ve eğlenceli bir çocukluk yaşadım. O günlerdeki adıyla Kabakyazısı, Sivas’ın en güzel mahallelerinden biriydi. Çocukluk günlerimi hep özledim, hep özlerim. İnanılmaz bir komşuluk ve muhteşem bir dayanışma vardı komşular arasında. O zamanlar televizyon, bilgisayar, cep telefonları, internet henüz keşfedilmediğinden, insanlar birbirini daha sık görür, birbiriyle daha fazla vakit geçirirlerdi. Aradan 65 yıl geçmesine rağmen o canım komşularımızı ve komşuluk günlerini bugün gibi hatırlıyorum.
.
Kabakyazısı cıvıltılı bir Caddeydi. Bütün evler bahçeli, bütün pencereler çiçekliydi. Annelerimiz birbirleriyle rekabet eder, her tarafı çiçek saksılarıyla donatırlardı. Bugün bildiğim çiçek isimlerinin hemen hemen hepsi annemden ve komşulardan kalmadır. Begonya, cam güzeli, ıtır, petunya, telgraf çiçeği, küçük orospu(niyeyse) yaprak güzeli, kuşkonmaz,… Bir de her taraf türlü çeşitli kuşlarla doluydu; ya kuşlar bugünkünden fazlaydı, ya da çocuk gözlerimiz kuşları görür fark ederdi.
Sonra babam vefat etti. Ben liseyi bitirince baba evimiz satıp İstanbul’a taşındık. Bir yıl sonra Kanada’ya gittim ve Kanada’da 20 yıl yaşadıktan sonra hiç alışamadığım (halen de aynı duygular içerisindeyim) bir Türkiye’ye geri döndüm. O bahçeleri bakımlı, meyve ağaçları çiçeklerle kuşlarla dolu evler yıkılmış yerlerine hepsi birbirinden çirkin çok katlı apartmanlar yapılmıştı.
Türkiye’ye döndüğümüz ilk günler misafir kaldığımız bu apartman yaşamını sevmemiş, sevememiştik. Çünkü halkımız birlikte yaşamayı bilmiyorlardı. Koridorlar kirli, sigara izmaritleri her yerde, kapıların önlerinde onlarca ayakkabılar, terlikler, fazla eşyalar her tarafa tıkılmış, inşaat molozları dolu bahçeler herşey kabus gibiydi. Televizyonlar sabahın köründe açılıyor, bütün gün açık kalıyor, ve apartmanınızda otururken yan komşunun televizyonundan haberleri dinleyebiliyordunuz. Televizyonun sesini lütfen birazcık kısarmısınız? diye rica ettiğinizde, hemen tırnaklar çıkıyor” Sen ne karışıyon, burası benim evim sana mı soracağıdım” cevabı alıyordunuz. Maalesef benim uzak kaldığım seneler zarfında memleket paranın artık kimde olduğu, nasıl kazanıldığı meçhul bir hale geldiğinden bu apartmanlarda çeşit çeşit insanlar birlikte yaşıyorlardı. Sonunda Marmaris,İçmeler de herkesten uzak bir arsaya çok güzel bir villa inşa ettik ve çevremizde ki diğer villa sahipleriyle kısa zamanda tanışıp, mükemmel dostluklar kurup birlikte çok güzel günler yaşadık. Bence apartmanlarda birlikte yaşamayı seçen insanlara birlikte yaşamayı öğretmek, onları eğitmek çok ama çok gerekli.
Dünkü yazım fark ettiğiniz gibi sizleri biraz eğlendirmek için yazdığım bir yazıydı. Kültürümüzde “Komşu komşunun külüne muhtaçtır”, “Ev alma komşu al” derler, doğrudur.
Öyle komşularınız, öyle dostlarınız olur ki, en yakın akrabalarınıza, hatta kardeşinize değişmezsiniz. Ama öyle komşularınız olur ki bütün neşenizi huzurunuzu kaçırırlar, bir kaşık suda boğmak istersiniz.
Allah evladın da, komşunun da hayırlısını nasip etsin diyorum.( Bu arada kışı getirdik)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder