17 Mart 2016 Perşembe

NEREDEN NEREYE



Islanırdım, üşürdüm, omuzlarım ağrırdı, halatlar ellerimi keserdi eldivenlere rağmen. “Olsun derdim, fırtına işlemez bana kudur” derdim” Ege denizine “Daha kudur. Limana gidiyorum. Sevgilim bekliyor. Bir sarılırım, bir öperim ne yorgunluğum kalır, ne ellerimin sızısı, ne de omuzlarımın ağrısı. "Kudur,daha kudur" derdim, meydan okurdum.

Köpeğimi alırdım yanıma vururduk kendimizi dağlara. O dağ senin, bu tepe benim, 8 saat, on saat. Terlerdim deliler gibi susardım, bacaklarım yorulurdu, kuru hiçbir yerim kalmazdı. Olsun derdim. Döndüğümüzde o güzel yeşil gözler, gözlerimin içine bakacak, o güzel kadın beni kapıda karşılayacak. Bir sarılırım yorgunluk mu kalır.

Tenis oynardım Üç set, beş set, bana mısın demezdim 65 yaşında adam. Tenis biter, ağırlık çalışırdım. 12 ay denize girer yüzerdim. “Abi” derlerdi “Nasıl yapıyorsun yahu. Biz sana bakarken yoruluyoruz” yarı yaşımda ki arkadaşlarım, dostlarım. “Beni dünyaya hayata, bağlayan bir meleğim, bir sevgilim var” derdim, bana bir gülümsüyor, bir günün nasıldı sevgilim diye soruyor, bütün yorgunluğum geçiyor” derdim.”Ferhat Şirin için dağları delmemiş mi” derdim gülerdim, onlarda gülerlerdi.

Nereden nereye. Nerelerden nerelere. İnsanın yaşam heyecanının sonuna gelmesi bir uçurumdan tepe üstü yuvarlanmasına benziyor. Panik içerisinde elleri, parmakları parçalanarak, tutunacak bir yer arıyor, tutunuyor da. Ama birden kendini yukarı çekecek bir nedeni olmadığını fark ediyor. Sonra yüzüne deli bir gülümseme yerleşiyor, bırakmak istiyor kendini boşluğa, “İste bu son” demek istiyor “Bütün acılar buraya kadar. Ötesi yok. Ne güzel. Bu defa son kez ölüyorum”



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder