23 Eylül 2016 Cuma

ARKADAŞIM DENİZ
Deniz’in babası Cemil Bey Maarif Müdürü yardımcısıydı. Babamla birlikte çalışırlardı. Cemil Bey düz siyah saçlarını her zaman özenle arkaya tarar, şık giyinir, gözlük kullanırdı. Babamı ziyaret için Hükümet Konağına her gittiğimde, Cemil Bey’i hep bir odadan bir odaya koşarken görürdüm. O kadar acele ederdi ki,saçları bir öne bir arkaya dalgalanırdı.
Deniz’in annesi Mukaddes Hanım öğretmendi. Esmer, kabarık saçlı, kara kaşlı, kara gözlü, balık etinde, otoriter bir hanımdı.
Deniz’in abisi Bora kısacık boyuna rağmen olağanüstü bir sporcuydu. Hem futbol hem de basketbol oynar ve çok sevilir ve tanınırdı Sivas’ta.
En küçük kardeş Hamdi’nin sadece kocaman gözlerini ve kulaklarını hatırlıyorum. Gezmiş ailesi koyu CHP’liydi. 27 Mayıs İhtilali’ne en fazla onlar sevinmiş, çoğunluğu DP’li olan birçok mahalleliyi karşılarına almışlardı.
Deniz’le çok iyi arkadaştık. İkimizde hayvanları çok severdik. Mahallemizin ortasından geçen minik derenin kaynağına doğru gider, mini mini balık yavruları tutar, bir kavanoz bulur, yine dereden topladığımız çeşitli renklerde ki otlar ve bitkilerle çok güzel akvaryumlar yapardık. Deniz’le sabahtan akşama kadar bütün Sivas’ı tarar, bir köpek yavrusu bulur, minik bir yuva yapar bulduğumuz yavruyu yuvanın içine yerleştirirdik. Mutluluğumuz birkaç saat bile sürmez annelerimiz hemen köpeği atar veya attırırlardı. Kısa bir sızlanmadan sonra tekrar yola çıkar, yeni yavrular bulurduk. Bu günlerce devam ederdi. Hiç yorulmaz, usanmazdık…
Bir defasında eşek arılarını saldırısına uğramıştık. Arılar Deniz’i de beni de en az beş yerimizden sokmuşlardı. Allah’tan ikimizin de arı sokmasına karşı alerjisi yoktu.
Anadolu’nun diğer şehirlerini bilmem ama biz çocukken Sivas’ta çok küfürlü konuşurduk. Birde bildiğimiz bir sürü müstehçen mani vardı: Birimiz başlar diğeri cevap verirdi. Bu oyun böyle sürer giderdi. Deniz de ben de bu oyuna bayılırdık. Bilhassa güneşin altında köpek yavrusu ararken Deniz kolunu omzuma atar “ Hadi başlıyalım” derdi.
“Hayır boşver”
“Hadi hadi sen başla”
“Yok sen başla”
“Hayır sen” diye sarmaş dolaş, Sivas’ın tozlu yollarında yürür giderdik.
Lise son sınıfta Cemil Bey İstanbul’a tayin oldu. Sivas Tren İstasyonu’ndan Gezmişleri uğurladık. İki sene sonra ben İstanbul’a gidip üniversiteye başladım. Denizler Harem de oturuyorlardı. Ziyaretlerine gittim. Bir gün onlarda kaldım. Hasret giderdik. Eski günlerden, Sivas’tan bahsettik. Sonra Deniz’i birkaç defa kalabalık grupların önünde yürürken gördüm. Acele acele sarıldık, kucaklaştık. Sonra o yoluna devam etti.
Deniz infaz edildiğinde Kanada da yaşıyordum. Zavallı annem kucağında büyüyen o upuzun kirpikli, güzel gözlü çocuğun darağacına götürülmesine dayanamayıp fenalık geçirmiş.
Günlerce Sivas’ın sokaklarını arşınlayıp köpek yavrusu aradığım, erik çaldığım, sucuk çaldığım, salatalık yolduğum, bilya oynadığım, yumruk yumruğa kavga ettiğim, aynı yatakta yatıp uyuduğum, birlikte sigara izmariti topladığım, Atamızın kongre yaptığı Tarihi Sivas 4 Eylül Lisesinde aynı sırayı paylaşıp, diz dize oturduğum, çocukluk arkadaşımı böyle bir sonun beklediğini kim bilebilirdi ki ?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder