23 Eylül 2016 Cuma

ZİL ZURNA
Ben içkiye babamın tekel biralarıyla başladım, 14 yaşındaydım. Babam eve kasalarla tekel birası alırdı. İncecik bir tornavida ile metal kapakları bozmadan dikkatlice açar, bir bardak doldurur içer, aynı ölçüde su doldurur, şişeyi tamamlar ve kapağı tekrar dikkatlice kapatırdım. Bu derin operasyon sırasında, o zamanlar bizimle yaşayan yengem de yanımda durur “Bak bir gün babam anlayacak lan” diye beni ikaz ederdi. Çok şeker bir kızdı, oda daha 16 yaşındaydı.
Ve babam bir gün anladı. Adamcağız yordun argın birasını içerken anneme “ Naci, yahu bu tekel biraları iyice bozdu, su gibi oldu” deyince yengem kıkırdamaya başladı. Sonunda “Ne oldu kızım, niçin gülüyorsun” derken hanımefendi babamın bana dayak atmayacağı şartıyla bülbül gibi öttü. Ve babam bana döndü “Oğlum” dedi “mademki bira içmek istiyorsun, söyle evladım bir kasada sana alayım, sen de zevk al ben de zevk alayım. Neden benim biraları mı rezil ediyorsun?” Allah rahmet etsin, babam işte böyle kalender, böyle bir melekti benim.
Lisede ucuz şaraplara başladık. Bizi kimsenin göremeyeceği yerlere saklanır içerdik, sırayla aynı şişeden. Deniz Gezmişle birlikte içerdk. Daha önce yazdım ya Deniz benim Sivas’ta mahalle arkadaşımdı. Ucuz şaraplar üniversitede, talebe yurdunda devam etti. Domates, beyaz peynir, taze ekmek, yay hepsini gazete kağıdının üstüne, ohhh! dünya senin. Yoksul ama güzel günlerdi o günler.
Militanlık günlerimizde parkalarımızın sağ üst cebinde cep konyağı taşımaya başladık. Arkeoloji okurken derslerde ışıklar söner slayt gösterisi olurdu. Mumlarımızı yakar, millet deliler gibi not alırken biz konyak şişelerini cebimizden çıkarır, çikolata konyak kafaları çekerdik en arka sıralarda. Milli manken Merih Akalın, Rahmetli Arda Uskan, Rahmetli Erhan Akyıldız ve bendeniz. Erhan o kadar içerdi ki ders bitince yürüyemez, herkes çıkınca anfiden Arda ile koluna girer çıkarırdık. Birde çiçek pasajında votkalı Arjantin birasına bayılırdık.
Sonra ben Kanada’ya gittim ve bira devri başladı, çünkü herkes bira içiyordu. Üniversite günlerinde tekila ile tanıştım. Mezun oldum, çok çalıştım başarılı bir iş adamı, otel yöneticisi oldum ve lüks hayat başladı. Şarabın en güzeli, viskinin en alası, kokteyller, birbirinden güzel kadınlar, neler neler. Zaten Kuzey Amerika içkinin imparatorluğunu ilan ettiği bir kıta olduğundan içmemek imkansızdı.
Sonunda memlekete döndük ve rakı ile devam ettik kaldığımız yerden, rakı ve kırmızı şarap.
İşte böyle sayın seyirciler, sizlere benim içki serüvenimin bir özeti. Bu kadar senedir içkiyle iç içeyim, bir kere olsun ölçümü kaçırmadım. Yani hep ağzımla içtim. Duracağım yeri bildim. İçtim, sazımı aldım sahnelere çıktım türküler söyledim. İçtim, neşelendim sağıma soluma takıldım güldüm, güldürdüm. Ne kendime, ne etrafıma eziyet ettim. Bir kere bile zil zurna sarhoş olmadım. Hiç kimse beni sarhoş görmedi.
Ama zil zurna sevdim, zil zurna aşık oldum ben. Sadece bir kişiye zil zurna aşık oldum. Bir tek kişiye. Ve hala ayılamadım.O bunu öyle hak etti ki.
Ayılmaktan korkuyorum biliyormusunuz?
Eğer içip güzelleşiyorsanız devam edin. Bu gece de bana kadeh kaldırın, yani bize. Olur mu canlarım benim. Hepinizi çok seviyorum, çok seviyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder