Ben kadınları sevdim. Hem çok sevdim. Kadınların olmadığı kalabalıklar beni bunalttı, sıktı. Eşitliğe hep inandım. Çok iyi kadın arkadaşlarım, çok iyi erkek arkadaşlarım oldu benim. Hayatımda kadınlar en önemli yeri aldılar. Enterasan çok enterasan, güzel, çok güzel kadın arkadaşlarım oldu benim ve ben hepsini sırılsıklam sevdim. En güzeliyle de evlendim ve 32 yıl cenneti yaşattı bana.
BU ESKİ BİR YAZIM BİLİYORUM BİRAZ UZUN AMA NE OLUR SABIR GÖSTERİP OKUYUN. SİZLERİ ÇİN YAZMIŞTIM.
Hanım okuyucularımdan devamlı mesajlar alıyorum. Sağ olsunlar hissettiklerini samimi bir tonla benimle paylaşıyorlar. Bu okuyucularımdan birçoğu, sevgi dolu, sevgilerini paylaşmaya hazır, ama o kadar bunalmış ve hayal kırıklıklarına uğramışlar ki.
O kocaman sevgilerini içlerinde tutmayı tercih ediyorlar. Sevgilerini göstermeye çekiniyorlar, korkuyorlar. “Sizin gibi karşılıklı sevgi ve anlayış dolu bir ilişki yaşasaydım, Yasemin Hanım gibi genç yaşta ölüp gitmeye razı olurdum” diye yazan okuyucularım çok var.
Ne cevap vereceğimi bilemiyorum. O kadar haklılar ki. Türkiye mutlu kadın erkek ilişkileri için çok zor bir ülke. Bizim erkeklerimizin büyük bir çoğunluğu sevmeyi, sevilmeyi bilmiyorlar. Ya deli gibi seviyorlar (veya sevdiklerini sanıyorlar) ya da bu taraklarda hiç bezleri olsun istemiyorlar. Ortası yok.
‘’Allah affeder ben affetmem’’ ‘’Ya benim olursun, ya da hiç kimsenin’’ ‘’Ya bana ya mezara, seçimini sen yap’’Seni başkasına yar edersem namerdim’’ bu hasta sevgi tezahürlerinin bazıları. Hep tehdit, hep korkutma, hep şiddet.
Halbuki ne güzeldir insanın sevgilisine sarılıp,’’Sana ihtiyacım var, iyi ki hayatımda varsın, seni çok seviyorum’’ demesi
Adam oturur kahveye, yakar sigarasını, bir de acılı bir arabesk şarkı dinler. Sigara dumanları arasında hayalinde ki sevgiliyi düşünür. Evlenir büyük bir hevesle, birkaç çocuk yapar, sonra kapatır o hayallerinde ki sevgiliyi eve, çünkü o artık çanta da keklik ya! Yine kahveye gider, yine sigarasını yakar, yine o arabesk şarkıyı dinler ve hayatını mahvedeceği hayallerinde ki yeni sevgiliyi düşler.
Çünkü memleketimiz de kadınlar seçilir, erkekler seçerler.
Sonra, o evde ki kadın belli bir zaman sonra ilgisizlikten, sevgisizlikten, hakaretten, dayaktan, yalnızlıktan bunalır ve evi terk eder. Ailesinin yanına veya bir sığınma evine, bir yerlere sığınır. Ve “Bu benim gibi adama yapılır” mı sahnesinin perdesi açılır. Pompalı tüfekler, tabancalar, bıçaklar, hatta baltalar, daha kötüsü satırlar ve en adisi yüze kezzap atma yöntemleri devreye girerler ve de bizler artık gazetelerin üçüncü sayfasını okuyamaz, haber dinleyemez, televizyon seyretmeye korkar hale geliriz
.
Peki ama hiç mi herhametli, duygulu, anlayışlı erkek yok bu koca ülkede? Tabiî ki var, ama maalesef azınlıktalar.
.
Peki ama hiç mi herhametli, duygulu, anlayışlı erkek yok bu koca ülkede? Tabiî ki var, ama maalesef azınlıktalar.
Bizim kitabımızda bir erkeğin hem erkek hem de hassas olabileceği yazmaz. Memleketimiz de sevgilimize sevgimizi göstermek zayıflık olarak algılanır. Gururlu erkek sevgisini öyle her yerde göstermez, hatta hiç göstermez. O beğenmediğiniz “Gavur” ülkelerin de erkekler eşlerini göğüslerini gere gere “Benim öbür yarım( My other half) diye tanıştırırken bizde eşler neredeyse yok sayılır. Çünkü kadınları şımartmaya gelmez, hemen tepenize çıkarlar. Bu ilkel saplantı çok popülerdir, tekrarlanır da tekrarlanır. Hatta atasözü bile vardır. “Kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyeceksin” diye.
Erkekler çok gülmezler, çünkü gülme zayıflık alametidir. Hatta eğer kahkahayla gülerseniz medeni bir şekilde uyarılırsınız “Karı gibi gülme lan” diye. Kadın erkek ilişkileri tartışılırken eğer kadınların tarafında olursanız, ne yumuşaklığınız, ne puştluğunuz ne de ibneliğiniz kalır.
Siz hiç kestiği kafayla top oynayan kadın gördünüz mü. Yapmazlar, yapamazlar.Nereden mi biliyorum çünkü kadınlara Allah doğum denen bir kutsallığı, bir mucizeyi vermiştir de ondan. Her kadın o bebeği taşımanın, doğurmanın, bakmanın, büyütmenin neler, ne fedakarlıklar gerektirdiğini bilir.
İnsan vücudunun tahammül edeceği maksimum ağrı sınırı 45 ünite iken, doğum esnasında bir kadın 57 unite ağrı hisseder. Bu ağrı 20 kemiğin aynı anda kırılmasına eşit bir ağrıdır.
Yıllarca yakın arkadaşlarıma eşlerinin doğumuna girmeleri için yalvardım yakardım. Çünkü o inanılmaz tecrübeye, o mucizeye şahit olduktan sonra, o doğumhaneden dünyaya, eşlerine, çocuklarına karşı bakış açıları tamamen değişmiş olarak çıkacaklarını biliyordum. Bir annenin bir çocuk sahibi olmak için ne fedakarlıklar yaptığını nelere göğüs gerdiğini, ne acılar çektiğini gördüklerinde, ne kadar etkileneceklerini biliyordum.
Evde huzuru kim sağlar? Anneler. Anne her zaman babayla çocukların, çocuklarla çocukların arasını bulur, ortalığı yatıştırmaya çalışır, havayı yumuşatır, herkese bir aile olduklarını hatırlatır.
En çok, hadise, cinayet, kavga, yaralama, vahset nerelerde yaşanır? Erkeklerin toplu halde eğlendikleri, içtikleri, maç seyrettikleri, toplandıkları yerlerde. Neden? Çünkü erkek erkeğe oldukları için. Onları yatıştıracak karşı enerjinin olmadığı, sadece tek bir enerjinin, erkek enerjisinin olduğu için.
İşte dostlarım dünyanın haline bakın. Her gün daha kötüye gidiyor. Dünyayı erkekler idare etmeye devam ettiği sürece bu rakamlar çok daha artacak, çoooook. Bütün devletleri inceleyin. En uygarından en vahşisine kadar, o ülkelerin erkekler, erkek çoğunluğu tarafından yönetildiğini, kadınlara ya çok az, ya da hiç fırsat verilmediğini görürsünüz. Eğer bir eşitlik oluşsa, yemin ediyorum dünya bu gün düştüğü bu ümitsiz duruma düşmez, insanlar vahşice katledilmez, o tüyler ürpertici savaşlar olmaz, insanlar sürünmezler, insan gibi yaşarlardı.
Bu gün bir sosyete filozofu haline gelmiş “Osho” ben Kuzey Amerika Kıtasın da yaşarken hocamdı.
Yetmişli yıllar da; O zaman ki ismi “ Bhagvan Shree Rajneesh” olan bu büyük adamın dizinin dibine oturur, o tatlı Hintli aksanıyla İngilizce anlattıklarını dinlerdim. O güzel adamın o kocaman, derin, sevgi dolu kahverengi gözlerinin içine bakar, söylediklerinin bir kelimesini bile kaçırmamaya çalışırdım.“Dünyayı erkekler idare etmeye devam ettikçe, çok kötü günler gelecek, şiddet çok daha fazla artacak, sonunda bunlar dünyanın sonunu getirecekler” derdi “ Bhagvan Shree Rajneesh, yeni adıyla “Osho”. Aradan 40 yıl geçti. Neler olup bittiğini görüyorsunuz. Dünyanın ne hale geldiğini izliyorsunuz. Ne kadar haklıymış hocam.
Yetmişli yıllar da; O zaman ki ismi “ Bhagvan Shree Rajneesh” olan bu büyük adamın dizinin dibine oturur, o tatlı Hintli aksanıyla İngilizce anlattıklarını dinlerdim. O güzel adamın o kocaman, derin, sevgi dolu kahverengi gözlerinin içine bakar, söylediklerinin bir kelimesini bile kaçırmamaya çalışırdım.“Dünyayı erkekler idare etmeye devam ettikçe, çok kötü günler gelecek, şiddet çok daha fazla artacak, sonunda bunlar dünyanın sonunu getirecekler” derdi “ Bhagvan Shree Rajneesh, yeni adıyla “Osho”. Aradan 40 yıl geçti. Neler olup bittiğini görüyorsunuz. Dünyanın ne hale geldiğini izliyorsunuz. Ne kadar haklıymış hocam.
Bir kadınla bir erkeğin düşünce tarzı ve yaradılışı, gece ile gündüz kadar farklıdır. Maalesef dünyamızın, bir gün düzeleceğine, kötü günlerin biteceğine, bu vahşetin sona ereceğine benim hiç ümidim yok.
Allah hepimizin, ama en başta kadınların yardımcısı olsun.
Bir cevabım yok yani ! keşke olsaydı.
KADINLAR GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN CANLARIM BENİM. HEPİNİZİ ÇOK SEVİYORUM.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder