17 Kasım 2016 Perşembe

BİR DELİNİN HATIRA DEFTERİNDEN
Bazen kafamın içinde koca bir dünya taşıyormuşum gibime geliyor. Bu öyle bir ağırlık ki birden başım yarılacak her şey dışarı dökülecekmiş gibi hissediyorum. Omuzlarım sanki öne doğru çöküyorlar. Karpuzlara sempatim artıyor.
Bazen sanki o her şey kaybolup uçup gidiyor bir yerlere. Kafam rahatlıyor, omuzlarım yerine geliyor ve ben kendimi boş bir teneke veya boşalmış bir Aygaz tüpü gibi hissediyorum. Bu noktada karpuzlara acıyorum, kendi boynuma sarılıyorum ve diyorum ki;
Ne olursa olsun, ne ihanet ettim, ne de ihaneti yaşadım, veya böyle düşünmek işime geldi. Ama bir sevdim mi, hep sevdim ben. “Al ellerin senin olsun, sen de kalbimi geri ver” demedim kimselere.
Bir de, her ayağa kalktığında insan aynı insan olmuyor. Biliyorum çoook iyi biliyorum. Belki de bu yüzden her ayağa kalktığımda kalbimi yokluyorum, hala benim mi, benimle mi diye.
Kafama bugün hangi renk hunimi taksam acaba? Pembe dünyada olmaz, onu dün takmıştım. Kırmızı, mavi, sarı, hayır kırmızı kırmızı, beyazı mı denesem yoksa? Sıkıldım yav! Ömer Hayyam Amcam, sen boşuna “Kararsızlık cehennemin ilk basamağıdır” dememişsin. Ne adam mışın be, kurban olurum o bunları döktüren ellerine.
Müziğe dönmem lazım. Evet, müziğe geri dönmem lazım. Ne çok sevmişim meğerrrr, ağzını yemişim meğerrrr, sana geberiyordum, kafayı yemişim meğerrr.
Söz bitti. günlük devam ediyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder