17 Kasım 2016 Perşembe

YENİDEN YILDIZLARIN ALTINDA OLMAK
Hayatımdaki en güzel anlar hayata gülerek baktığım anlardı. Ne olursa olsun her şeyin komik bir tarafını keşfeder, yumuşatırdım ortamı. Çalıştığım iş yerlerinde, gittiğim okullarda, spor yaparken bana “Enerji makinesi” adını takmışlardı. Mükemmel bir kayakçı, dikkatli bir motorcu, deli bir sörfçü, iyi bir yelken yarışçısıydım. Günde 5 set tenis oynar, sonra da ağırlık çalışırdım. “Abi sen hiç yorulmaz mısın? Seninle birlikte olan ölmez” derlerdi. Yorulmak, pes etmek benim kitabımda yoktu. Çok mutluydum, coşkuluydum. Kim olursa olsun insanlara hep sevgiyle yaklaşırdım. Hayata o kadar bağlı, yaşamayı o kadar seviyordum ki.
Ve bir gün olanlar oldu. Kendimi çok kötü bir rüyanın içinde buldum. Ben hayatın hep sevdiğim gibi, benim istediğim gibi devam edeceğini sanıyordum.
Yalnız kalmıştım bir anda, köküne kadar yalnız kalmıştım. Bu hiç beklemediğim, hiç hazırlıklı olmadığım bir durumdu. O güler yüzlü, gözlerinin içi hayat dolu adam yoktu artık. Bu sadece benim yaşamak zorunda olduğum, kimseyle paylaşamayacağım, insanı sinsi sinsi çürüten, aynı zamanda silindir gibi ezen bir yalnızlıktı. Sanki yaşadığın o güzel günlerin hesabını çatır çatır vereceksin diye yakama sarılan, benden mutlu günlerimin hesabını soran ve bundan sadistik bir zevk alan, şeytanın oynadığı oyunlardan biriydi bu. Başkaları da yalnızdı eminim ama herkesin yalnızlığı değişikti. Belki de başkaları gibi yalnız olsam rahatlayabilirdim. Ama benim yalnızlığım çok acımasız, sadece bana ait bir yalnızlıktı. Hali vakti yerinde olmak, güzel bir insan olmak, üstelik zeki bir insan olmak beni kurtarmaya yetmiyordu. Bu sanki dipsiz bir kuyuya tepeaklak düşmeye benziyordu. Hep düşüyordum. Bir türlü kuyunun sonu gelmiyordu. Hep düşüyordum.
Tam “Buraya kadarmış” demeye hazırlanırken, meleklerim beni kollarımdan tuttukları gibi bilgi sayarımın önüne oturttular. Yazmaya, deliler gibi yazmaya başladım. Ne zaman yorulsam yazmayı bıraksam, ellerimi okşadılar ve yavaşça harflerin üstüne koydular.
Düşmem devam etti ama yazdıkça yavaşladı. Belli bir süre sonrada durdu. Kuyunun içindeydim ama düşmüyordum artık . Sonra kuyunun ağzını fark ettim. Yıldızları gördüm, sevindim çok sevindim. Ben yıldızların bu kadar güzel olduğunu ve yıldızları bu kadar özleyeceğimi hiç bilmiyordum. Sonra yazdım yazdım, hiç durmadan yazdım. Yazdıkça yıldızlara, kuyunun ağzına doğru yükselmeye başladım.
Hala kuyudayım ama bir gün o kuyudan çıkıp sırt üstü çimenlere yatıp yıldızları seyredeceğimi biliyorum.
İnanıyorum da!...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder