17 Kasım 2016 Perşembe

Çok hasta olduğunu bilsem de, Muhammet Ali’nin ölümü beni üzdü. Şimdi sizlerle yıllar önce ki bir anımı paylaşacağım.
MUHAMMET ALİ
Toronto’da taksi kullandığım güneşli bir gün iri yarı bir zenci taksimi durdurup elindeki paketi, Suttan Place oteli 1625 nolu odaya götürmemi istedi. Paketi teslim edeceğim şahsın ismini sorduğumda Muhammet Ali diye cevap verdi. Ben hayretle hangi Muhammet Ali diyince de, kollarıyla boks pozisyonu alıp yüzünde alaylı bir ifadeyle “Şampiyon Muhammet Ali inşallah tanıyorsundur” dedi.
Tabi bayağı heyecanlandım. Adamın benimle dalga geçme ihtimalini düşünerek otele gidip onuncu katta ki odayı buldum. O günlerde Muhammet Ali boksu bırakmış, dünyanın çeşitli mekanlarında boks turnuvaları düzenliyordu ve henüz Parkinson hastalığına yakalanmamıştı. Odanın kapısını heyecanlı bir şekilde, kalbim çarparak çaldım. Kısa bir süre sonra, takım elbiseli, kısa boylu, yeşil gözlü birisi kapıyı açtı ve koyu bir İtalyan aksanıyla, ne istediğimi sordu. Ona elimdeki paketi gösterip, Muhammet Ali’ye gönderildiğini söyledim. Bu defa paketin içinde ne olduğunu sordu. Ben daha cevap vermeden birden adamın yanında Muhammet Ali belirdi. Küçük dilimi yutacaktım.
Muhammet Ali dev gibi bir adamdı. Üzerine giydiği açık kahverengi dikine koyu kahverengi çizgili, yelekli elbise sanki onu daha bir devleştirmişti. Bana yukardan aşağı öyle ciddi bakıyordu ki, ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi şaşırdım. Ben hayatımda bu kadar, bu kadar heybetli ensesi olan birisine rastlamamıştım. O televizyon ekranlarında gördüğüm şirin adamla uzaktan yakından ilgisi yoktu. Muhammet Ali’nin menajeri( herhalde menajeriydi) paketin kenarını yırttı ve içindekilerin Muhammet Ali için yapılmış gömlekler olduğunu keşfetti. Sonra da teşekkür edip kapıyı kapamak isterken, bir dakika dedim, taksinin parasını kim ödeyecek? Sonra olanları anlattım, onlarda paramı ödediler. Tesadüf onlarda otelin lobisine iniyorlarmış, asansörle lobiye üçümüz birlikte indik.
Asansörün kapısı açılır açılmaz flaşlar patlamaya başladı. Muhammet Ali, menajeri ve benim boy boy resimlerimiz çekildi. Bu arada şampiyon hemen o alıştığımız karakterine büründü, sırıtmaya ve önüne gelene takılmaya, espriler yapmaya başladı. Bayanlar koluna sarılıp fotoğraflar çektiriyor, gazeteciler bir fotoğrafını çekmek için yalvarıyorlardı. Birden o suratsız, korkutucu adam bambaşka biri oldu çıktı.
Bir süre sonra çalışmam gerektiğinden taksime döndüm. Ertesi gün okuluma geldiğimde beni gören bütün arkadaşlarım suratlarında büyük bir gülümsemeyle tebrik etmeye elimi sıkmaya başladılar. Benim “Ne oluyor yav” salaklığımı fark eden biri Toronto Sun gazetesinin bütün kapak sayfasını kaplayan resmi burnuma dayadı. Muhammet Ali, Menajeri ve ağzı kulaklarında bendeniz asansörden çıkarken.
O gazeteyi saklamadığıma hala yanarım. Kim bilir o zaman ki kız arkadaşım belki de Joanne hala saklıyordur.
Allah sana rahmet eylesin, büyük şampiyon. Hayatının son senelerinde çok acı çektin. Nur içinde yat.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder