EH… ARTIK İÇİMİ DÖKÜYORUM!..
Bir yazarın hayatı kolay değildir, kolay geçmez. Bilgisayarın başında uzun saatler geçirmenin yanı sıra çoğu zaman yalnızdır yazar. Bazen oturur sayfalarca yazarsınız, bazen saatlerce bir paragrafı tamamlayamazsınız. Yeri gelir, kendi çayınızı kendiniz demler, kendiniz doldurursunuz. Yeri gelir şişelerce ucuz kırmızı şarap tüketirsiniz. Eğer sigara tiryakisiyseniz sigara tablaları dolar da dolar. Küller, izmaritler çalışma masasının üzerine dökülene kadar o sigara tablaları boşaltılmaz.
İlham gelince saatlerin nasıl geçtiğini fark etmezsiniz. Gece başlarsınız yazmaya, bir bakmışsınız güneş doğmuş üzerinize. İlham gelmez sıkıntıdan patlarsınız. İki de bir saatinize bakar, derinden derinden bir “ahhhh” çekersiniz, iç geçirirsiniz. “Lanet olsun yeter ulan” diyip kalkmak, herkes gibi televizyon seyretmek, rakı balık yapmak, okey oynamak, maç seyretmek istersiniz, yapamazsınız, kalkamazsınız.
Sonra öle gebere yazdığınız kitabınız biter ama dertleriniz bitmez, rahatlayamazsınız çünkü sıra kitabınızı bastırmaya gelmiştir. Yayım evi, yayım evi gezersiniz. Aynı zamanda kitabınızın kopyalarını yayım evlerine gönderirsiniz. Cevaplar hep aynıdır. “ Özür dileriz, kitabınız bizim standartlarımıza uymuyor” Yani kibarca “Başka kapıya canım” derler. Hem de bu değerlendirmeyi çoğu zaman kimler yapar biliyor musunuz? Hayatında bırakın kitap yazmayı, bir öykü bile yazmamış zat-ı muhteremler. İşte böyle mideniz kasıla kasıla araştırmaya, uğraşmaya devam edersiniz.
Sonunda bir yayım evi lütfeder bütün masrafları ödemeniz şartıyla kitabınızı basmaya razı olur. Boynunuzu büker, borç harç bütün masrafları ödersiniz. Bazı yayım evleri insaflı çıkar ve ödemenizde yardımcı olmak için taksit yaparlar. Sonra büyük ümitlerle yazdığınız kitabınızın satmasını ve hiç değilse harcadığınız zamanın ve paranın bir kısmının karşılığını beklersiniz, beklersiniz, beklersiniz.
Sonra daha birinci kitabınızın borçlarını ödemeden hayalinizdeki okurlar için ikinci kitabınızı yazmaya başlarsınız. (Unutmayın beş yayımlanmış kitabım var benim. Yani beş defa bu çileyi çektim, bu sürünmeyi yaşadım)
Ve okurlarınızdan bir iki güzel yorum, bir iltifat, bir teşekkür gelir, her şeyi; bütün yorgunluğunuzu, bütün çektiklerinizi unutursunuz. “No hard feelings” önemi yok, feda olsun dersiniz. Çayınızı yine siz demler, siz doldurur, ucuz kırmızı şaraba devam edersiniz. Sigara tablalarından izmaritler küller yine taşar, güneş yine üstünüze doğar fark etmezsiniz.
Yazarlık aslında bir delilik, bir manyaklık, bir büyük platonik fedakarlık, hatta karşılıksız aşktır.
Bilin istedim!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder