17 Kasım 2016 Perşembe

KISKANÇLIK NEREYE KADAR?
Büyük düşünür, filozof George İvanovitch Gürdjieff” insanlar sevmeyi bilmezler. İnsanların önce bitkileri, sonra hayvanları, daha sonra da insanları sevmeyi öğrenmeleri gerekir” demiş, yıllar önce.
Sanki çocukluğumda bunu biliyormuş gibi hep böyle yaşadım ben. Önce bitkileri çiçekleri fark etmeye sevmeye başladım. Çocukluğumun geçtiği Sivas’ın o birbirinden güzel rengarenk kır çiçekleriyle dolu tarlalarında, tepelerinde, saatlerce dolaşır, hayran hayran kır çiçeklerini seyreder, kopartmaya kıyamazdım. Kuru çiçekler bulur, bir demet yapar anneme götürürdüm. Annemde o çiçekleri bir vazoya yerleştirir, evimizde en kıymetlimiz olan radyomuzun üstüne itinayla koyardı. Nasıl sevinirdim, nasıl sevinirdim bilemezsiniz. Evimizin bahçesine diktiğimiz domateslerin, biberlerin, patlıcanların, fasulyelerin çıkmasını, meyve ağaçlarının Sivas’ın o meşhur kışlarından sonra yeşermesini, çiçek açmasını, yumurtalardan civciv çıkmasını bekler gibi heyecanla beklerdim.
Sonra hayvanlarım, kuşlarım, tavuklarım, kazlarım, ördeklerim, hindilerim oldu. Hepsini ayrı ayrı sevdim. Hastalandıkları zaman ben de onlar gibi hiçbir şey yiyemedim, canım istemedi, içimden gelmedi. İbikleri morarıp ölüp gittiklerinde ne üzüldüm, ne üzüldüm.
Büyüdüm ve insanlara sıra geldi. Birçok arkadaşım, eşim dostum, sevgililerim oldu. Nişanlandım ayrıldım. Evlendim ayrıldım. Tekrar evlendim. Hayatıma hep farklı insanlar girdi ve ben her birini ayrı ayrı sevdim. Halen de seviyorum. Hep iyi, mutlu, sıhhatli olmaları için dualar ettim. Hiç birini unutmadım, unutmaya çalışmadım. Hiç birinin arkasından kötü konuşmadım, kötü bir laf etmedim “iyiydik, ne yapalım nasip, buraya kadarmış, ne güzel günlerimiz oldu” dedim, sustum. Ne çirkinleştim, ne kabalaştım. Herkese sevgiyle baktım, sevgiyle yaklaştım. İnsanlar bunu fark ettiler. Bugün Marmaris’te evimden adımımı dışarı attığımda, kadın erkek, yaşlı genç neredeyse bana gülümsemeyen, elimi sıkmayan, kucaklamayan, selam vermeyen, halimi hatırımı sormayan kimse yok. Ne güzel bir duygu bu bilemezsiniz
Sevgili dostlarım, son iki yıldır sizlere yazıyorum. Bana sahip çıktınız, benim yazılarımı okudunuz, bana yorumlar mesajlar gönderdiniz. Sizlere defalarca sizleri ne kadar sevdiğimi yazdım. Sizlerle dertlerimi, duygularımı, sevgimi, yüreğimi paylaştım ben. Sizler beni yeniden hayata bağladınız.
Bu zaman zarfında beni her zaman destekleyen ve mesajlarını hiç eksik etmeyen, iyi günlerimde, kötü günlerimde beni hiç yalnız bırakmayan dostlarım oldu. Onlara samimiyetle onların ilgisine ne kadar ihtiyacım olduğunu yazdım. Bu aramızda birbirimizden hiçbir şey beklemeden paylaştığımız sevginin çok güzel bir şekliydi. Birbirimizi hiç görmeden, tanımadan, tekrar yazıyorum birbirimizden hiçbir şey beklemeden yazdığımız mesajlarla kucaklaştık, sarıldık, şakalaştık, dertleştik.
Kıskançlık hayatımda hiç sevmediğim, hatta tiksinti duyduğum bir duygu oldu. Bu duygunun şeytanın en büyük silahlarından bir olduğunu çok gençken öğrendim. Kıskançlığın insanları nasıl kör ettiğini, kendilerine sevgiyle bakan gözlerdeki ifadeyi görmediklerini, içtenlikle uzatılan elleri ittiklerini üzülerek izledim. O kötü duygunun, gözlerde yarattığı ürkütücü bakışları, suratlarda yaptığı değişiklikleri, ses tonunda ki sevimsizliği, gözler altında, ağız kenarlarında oluşturduğu derin, insafsız çizgileri çaresizlikle, üzülerek izledim.
Sizleri çok seviyorum. Sizler bana en kötü, en üzgün günlerimde destek oldunuz, ellerimden tuttunuz, hiç bırakmadınız. Yaşadığım sürece sizlere hep yazacağım. Hissettiklerimi, yaşadıklarımı sizlerle paylaşmaya devam edeceğim.
Beni ben olarak sevip kabullenen, kendine güveni olan, insanlarla mutluyum ben.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder