5 Ağustos 2017 Cumartesi

(Bu öykü biraz uzun. Ancak bu kadar özetleyebildim. Sabredin okuyun, seveceksiniz).
VİNCENT VE GARO
Kanada’da yaşarken çok sevdiğim iki Ermeni arkadaşım vardı, Vincent ve Garo, yani Garbis. Vincent’ın hüzünlü, azizlere benzeyen bir yüzü, koca koca, duygu dolu yeşil gözleri vardı. Çok başarılı bir ressam ve yazardı. Garo ise tam bir fırlamaydı. Ömer Şerif, Banderas karışımı surat yapısı, bu surata çok yakışan kalın bıyığıyla, nereye gitsek, hemen bütün kadınların ilgisini sinek kağıdı gibi çekiyordu.
Bir gece Vincent ile Garo’yu müdavimi olduğum bir bara içki içmeye davet ettim. İçkilerimizi aldıktan sonra, Garo biraz ilerimizde yalnız oturan güzel bir kızı işaret ederek “ Ben sıkıldım, hadi şu kıza bir oyun oynayalım” dedi ve hemen kafasından bir senaryo uydurdu. Bu senaryoya göre Vincent babası tarafından reddedilmiş, Kanada’ya kaçmış, hiç İngilizce bilmeyen zengin bir Arap prensi olacaktı. Çok yalnız ve mutsuzdu. Bizse aynı ülkeden gelmiş, Toronto’da yaşayan yakın arkadaşlarıydık. Bizden başka arkadaşı olmadığından ona yardım etmeye çalışıyorduk.
Senaryoyu iyice anladığımızdan emin olduktan sonra, Garo teklifsizce kızın masasına bir sandalye çekip oturdu ve bütün cazibesini kullanarak erkek arkadaşını beklediğini söyleyen kızcağızı masasından kaldırıp bizim masaya oturttu.
Kısa bir tanışma faslından sonra Garo gayet dokunaklı bir ses tonuyla kıza Vincent’ın hikayesini anlatmaya başladı. Garo konuşurken Vincent benim koluma sarılıyor, meraklı gözlerle bana Türkçe “Ne diyor, ne diyor?” diye soruyor, ben de sus işareti yapıp, bütün dikkatimle Garo’yu dinliyormuş gibi yapıyor, sonra da Vincent’a dönüp Türkçe aklıma geleni söylüyordum. Bu arada Garo ara sıra konuşmasını kesip Türkçe “ Mahsunlaşsana ulan eşşoğleşşek kız uyanacak” diye Vincent’ı ikaz edip hikayesine devam ediyordu. Vincent zavallı gözlerle bir kızın, bir Garo’nun yüzüne bakıyor, sonra başını öne eğip çaresizce ellerini oğuşturuyordu. Kızcağız ise merhamet dolu bakışlarla Vincent’a bakıyor, neden babasıyla barışıp evine dönemediğini bir türlü anlayamıyordu.
Sonunda Garo ona da bir cevap buldu. Vincent’ın babası Vincent’a evlenmesi için 11 yaşında bir kız bulmuştu. Başkasına aşık olan Vincent bu evliliği reddetmiş, her şeyi bırakıp Kanada’ya kaçmaya karar vermişti. Garo Vincent’ın ülkesinde şeriat kanunu uygulandığını, hırsızların elinin kesildiğini, başkalarına kötü gözle bakanların gözlerinin çıkarıldığını ve babalarının bulduğu kızla evlenmeyenlerin çok daha ağır bir şekilde cezalandırıldığını söyledi. Kız” Nasıl bir ceza yani”, diye sorunca, Garo kızın kulağına doğru eğilip, büyük bir ciddiyetle “ Çü...nü keseceklerdi” dedi. Kız dehşetle Vincent’a bakınca,Vincent yine o mahzun bir şey anlamıyor ifadesiyle bana “Ne dedi, ne dedi?” diye sordu. Ben yine aklıma geleni söyledim. Sonra Vincent çok utanmış pozlarında Garo’nun omzuna niye söyledin der gibi yavaş bir yumruk atıp boynunu büktü ve başını önüne eğdi.
Sonunda kız yerinden kalkıp Vincent’ın elini tuttu. Vincent da başını kızın omzuna koydu. Bu arada kızın arkadaşı avdet etti. Kızcağız ayağa fırlayıp nefes nefese olup biteni oğlana anlattı. Pek inanmasa da kibarlığından inanmış gözüken çocuk, kızla bardan ayrılmadan Garo onları cumartesi gecesi Vincent’ın evinde vereceğimiz partiye davet etti. Vincent’ın evinin adresini kızın ellerine tutuşturdu.
Kızla çocuk çıktıktan sonra bir hayli güldük. Eğer kız partiye gelirse ona gerçeği anlatmaya, sadece şaka yaptığımızı söylemeye karar verdik.
Cumartesi gecesi bir yığın kızlı erkekli arkadaşla eğlenirken, kız bir kız arkadaşıyla çıka geldi. Sanki çok eskiden tanışıyormuşuz gibi hepimize teker teker sarıldı. Garo’nun ihtimamla hazırladığı kokteyllerden birkaç tane ikram ettikten sonra, kızı incitmemeye büyük özen göstererek, olup biteni anlattık. Kızcağız Vincent’ın yaptığı tabloları, yazdığı kitapları görünce şaşırdı kaldı. Bir de onun kusursuz İngilizcesini duyunca tamamen şaşırdı. Ne tepki vereceğini bilemedi. Ona bu partiyi sadece kendisinden özür dilemek için organize ettiğimizi söyleyince buzlar kırıldı. Sonra kız bütün gece Vincent’a sarılıp sarılıp “ Çü..nü keseceklerdi ha?”deyip güldü durdu.
Altı ay sonra evlendiler.
Nikah memuresi gözlerini nikah şahitlerinden alamadığı için neredeyse söyleyeceklerini unutuyordu.
Kimdi o şahitler dersiniz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder